Öncelikle kısaca kendimi tanıtmak istiyorum. Adım Irmak çoğu kişi bana Minik Leydi, Kitap Kurdu, İrmo ve Sakar Şirine olarak seslenir -adımla seslenen insan sayısı gerçekten az. Kafayı kitaplarla bozup yat kalk kitap okuyan bir insanım. Zaten insanlar bana ne yapıyorsun sorusunu sorduklarında genellikle cevabım ''Kitap okuyorum'' yada ''Test çözüyorum'' olur. Aşırı duygusal olduğumdan en ufak şeyde ağlayabilirim, okulun koridorunda yada bahçede kitap okurken ufacık bir duygusal kısımda ağlamama herkes alıştı sanırım. Kendimi en iyi bu şekilde ifade edebileceğimi düşünüyorum.
%2B(2).png)
Gwendolyn harika bir hatun değil onu söyleyim, onun aksine uyuz, pislik, gıcık, sinsi, şeytan -daha fazla hakaret ekleyebilirim emin olabilirsiniz- Charlotte herkesin deyimi ile mükemmel (!). Bir zaman yolculuğu geni var fakat bu gen tüm aileye düşmüyor. Kitaptaki zaman yolcuları çeşitli taşlarla isimlendirilmiş, ana karakterimiz olan Gwendolyn Shepherd On İkiler Çemberi'ndeki Yakut, Gideon de Villiers ise Elmas.
Asıl yoruma gelecek olursam kitabı genel hatlarıyla beğendim fakat Zümrüt Yeşil'in sonundan pek hoşlandığım söylenemez, kitap hakkında aklımda çeşitli soru işaretlerini bıraktı.
On İkiler Çemberi, on iki zaman yolcusunun da belli bir zamanda bulunduğu bir topluluk. Her zaman yolcusu hakkında bir kehanet var aynı zamanda, son zaman yolcusu ise Gwendolyn fakat herkes belirli sebeplerden dolayı -söylemeyeceğim spoi sayılıyor- Charlotte'yu son zaman yolcusu sanıyor ve küçük yaştan beri eğitiliyor. Gwendolyn ise Charlotte'nin aksine gayet rahat, üstünde zaman yolculuğu baskısı altında olmadan ve bu konu hakkında hiçbir şey bilmeden yetişiyor. Gwendolyn ilk üç farklı zamana sıçramalarını herkesten saklıyor -en yakın arkadaşında. Sonra annesine söylemeye karar veriyor ve böylece meclisin yani On İkiler Çemberi'nin yolunu tutuyorlar. Serimiz böyle başlıyor.
Kitap sürprizlerle doluydu -bana göre-, bu kitaptan daha iyi fantastik kitaplar okuduğum bir gerçek fakat bunu da onların aralarında son sıralara doğru yerleştirebileceğimi düşünüyorum.
Son olarak seride tüm karakterlerden daha çok sevdiğim, sevgili 'iblisimiz' -ona hayalet denmesine çok kızıyor- Xemerius benim favori karakterimdi. İkinci kitapta ortaya çıkıyor ve ben bu iblis hayaletimize tek kelimeyle ba-yıl-dım!
Sonuç olarak seriyi alıp okumanı rica ile değil şiddetle önermekteyim. Bu seri -bana göre- sadece Xemerius için okunabilir.
Kitapta en sevdiğim kısımlardan birini buraya yazmadan duramayacağım, son kitabımız Zümrüt Yeşil'de oluyor ve ben Gideon'un o sözlerini duyarak tamamen eridim -bazı yerlerde her ne kadar ona sinir olsam bile.
''Beni öptüğünde, Gwendolyn Shepherd, ayaklarım yerden kesiliyor. Bunu nasıl yaptığını yada nereden öğrendiğini bilmiyorum. Eğer bu bir filmse, en azından onu birlikte izlemeliyiz.'' Bir an durup soluk aldı. ''Aslında söylemek istediğim şu: Beni öptüğünde, seni hissetmekten ve kollarımın arasına almaktan başka bir şey istemiyorum. Kahretsin, sana sırılsıklam aşık oldum, bu öyle bir his ki sanki birisi içimde bir bidon benzin döküp kibrit çakmış gibi! Ama şu anda birbirimizi... aklımızın sakin olması gerek. En azından birimizin.'' Bana olan bakışı, içimdeki son şüphe kırıntılarını da silip süpürmüştü.''Gwenny, tüm bu olanlar beni çok korkutuyor. Sensiz hayatımın bir anlamı kalmaz, sensiz... sana bir şey olursa ölürüm.''İlk kitap yorumumu bu şekilde bitiriyor ve sizlere kokulu öpücüklerimi yolluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder